Duvarlarımın üstünde göğe yakın bir noktadayım. Evlere, odalara, insanlara uzakta. Onlar ışıltılı dertlerinin arasından selam çakarken acıları gözümü kamaştırıyor. Biliyorum bu bir manzara değil. Rezilce parçalanan bütünün kan kaybının parıltısı... Sandıktan çıkan bir yazıydı.Gün biterken ışıkların birer birer yanarak güneşe veda ettiği zamandı. Yurdun teras katında iki-üç arkadaşımla sınava çalışırdık.Bazen Lavinia da gelirdi. Küçük balkona çıkar , arka fona da bir Hüsnü Arkan&Rubato-Kırık Hava açar bu vedayı seyre dalardık.hep bir ağızdan; ''Söyle bir kırık hava döneyim Turna uçsun içimde Ben seni nasıl sarıp nasıl seveyim Hayalimde düşümde'' şarkının nakaratını söylerdik.Gülüşür, sarılır, fotoğraf çekinir yine nakaratı beraber söylerdik. Bir şarkı etrafında yüzlerce duygu; sevmek, sevilmek, bi- ten gün üzüntüsü, uzun gecenin merakı, gelecek günün sabırsızlığı ve kar- şıdan görünen evlerin bilinmez hallerinin, mutsuzluklarının,hayal kırıklıkla- rının...
Sadece Türkçe değil; Hep Türkçe!